Efenim bundan sonra izlediğim filmler ve dizileri buraya not düşmek istiyorum. Yıllardır neden yapmadım bilmiyorum, bir yerden başlamış olayım.
Bu satırları bir cumartesi gecesi çocuğu uyutup çekirdek çitleyerek film izleyen bir ev hanımı olarak yazdığımı başta hatırlatayım. Eleştirmen değilim, sinema tarihi, film okuması, alt mesaj filan bilmem, düz izleyiciyim ben.
Le Bal Des Folles – Deliler Balosu Amazon Prime’da izlediğim 2021 yapımı bir Fransız filmi. Victoria Mas’ın aynı isimdeki romanına dayanarak çekilmiş bu film beni derinden etkiledi. İzleme keyfi, muhteşem kurgulanmış sahneleri, yer yer rönesans tablosu gibi muhteşem kareleri, oyunculuklar, özellikle son yarım saatte yarattığı gerilim hatta kalp çarpıntısı, karakterlerle kaçınılmaz olarak kurulan empati beni en çok etkileyen noktalar oldu. Rahatsız edici sahneler de bolca mevcut.
Amazon Prime’da filmin konusu şöyle özetlenmiş:
“Eugenie’in ölüleri duymak ve görmek gibi eşsiz bir yeteneği vardır. 19. yüzyıl sonunda, ailesi sırrını öğrendiğinde, babası ve erkek kardeşi tarafından kaderinden kaçamadan La Pitié Salpêtrière’deki nörolojik kliniğe götürülür. Kaderi, hastanede hemşire olan Geneviève’le kesişir. Dr. Charcot’nun düzenlediği yıllık “Deliler Balosu”na hazırlanırken, karşılaşmaları geleceklerini değiştirecektir.“
Bundan sonrası spoiler-sürprizbozan içerebilir.
Olayın çıkış noktası her ne kadar kurgusal olsa da bize gösterilen insanlık dışı uygulamaların su götürmez gerçekliğinden dolayı film boyunca insanlık ne kadar karanlık dönemlerden geçmiş diye düşünmeden edemedim ve yaşadığım döneme şükrettim 🙂 Ancak bu noktada düşünmeyi biraz derinleştirince bilimin aydınlığında(!) yaşadığımız bugünün dünyasında bile dehşet verici uygulamaları görmek mümkün. Filmde öne çıkanlardan “kadın” konusunda hatırı sayılır ilerlemelere rağmen halen olması gereken noktadan çok uzakta değil miyiz mesela? Bir de fark edemediğimiz, içselleştirdiğimiz, başka türlüsünü düşünmeye dahi cüret edemediğimiz için sorgulamaktan çok uzak olduğumuz, genellikle itibarsızlaştırılmaya çalışılan bir avuç insan tarafından cılız seslerle dile getirilebilen sıkıntılar var. Sanıyorum bir yüz yıl sonra filan insanlık maruz kaldığı manipülasyonlardan dolayı halen sağlıklı düşünebiliyor olursa belki bunların da kitabı yazılır, filmi çekilir, tartışılır, ders çıkarılır vs. Bunların detayını düşünmeyi de başta kendime sonra size bırakıyorum. Bu noktada George Orwell’in Hayvan Çiftliği adlı eserini tavsiye edip paragrafı bitirebilirim.
İstem dışı psikiyatrik tedavi konusunda bir diğer başarılı yapıt Helena Bonham Carter’ın oynadığı 55 Steps – 55 Adım filmiydi, bunu da anmadan geçmeyelim. Şizofreni hastası Eleanor Riese isimli bir kadının tedavi esnasında yaşadıklarını ve hukuk mücadelesini anlatan ve gerçek hikayeye dayanan bir filmdi. Altını çizelim, yakın geçmişte yaşanmış ve gerçek hikayeye dayanan, istem dışı psikiyatrik tedavi konusunda bir film. Bu konu ilginizi çektiyse izlemenizi tavsiye ederim.
Benden bu kadar. Eklemek istediğiniz bir nokta varsa yorum bırakırsanız sevinirim.
Sevgiler
Özlem
Bir cevap yazın