Distancias Cortas – Yürüme Mesafesinde

Kategori: Kitap-Dizi-Sinema | 4

Geçtiğimiz hafta TRT 2 sinema kuşağında yayınlanan bu güzel film hakkında birkaç kelam etmek istedim. Spoiler, sürprizbozan, saçmasapan duygusal analizler içerebilecek bu yazıyı okumak istemiyorsanız okumayı bırakmak için şu an en uygun zaman 🙂

Çoğunluğun sıkıcı bulacağı türden, sakin, sade, az diyaloglu, az insanlı ama etkisi güçlü bir film bu. Başrol karakterimiz Fede, obezite nedeniyle evine hapsolmuş, çoğunlukla yalnız, kendi halinde yaşayan, boncuk işi yaparak geçindiğini sandığım bir adam. Arada kendisini ziyaret eden suratsız kızkardeşi Rosaura ve eşi Ramon dışında kimsesi yok gibi görünüyor. Film Fede’in fotoğrafçılığa merak sarması ve sonrasındaki gelişmeleri anlatıyor.

Fede’in hikayesi dramatize edilmemiş, olan olduğu gibi aktarılmış, yani öyle salya sümük bir durum yok filmde ama ben izlerken gözyaşlarıma hakim olamadım, sonrasında da uzun süre aklımdan çıkmadı. Sebebini anlatmaya çalışacağım.

Her şeyden önce mekan hakkında birkaç kelam etmek istiyorum, bence konuşulmayı fazlasıyla hak ediyor. Kahramanımız obezite nedeniyle dışarı çıkamadığı için filmin büyük bölümü evde geçiyor. Zannediyorum daha evvel ailesiyle yaşadığı ve şu an neredeyse başına yıkılacak kadar eski ve bakımsız bir ev bu. Etraf oldukça dağınık ve çok fazla ıvır zıvır eşya göze çarpıyor. Tüm bunlara rağmen her sahne benim için görsel şölendi 🙂 O eski, badanası dökülen, katman katman renkleri gördüğümüz duvarlar, duvarlarda asılı çiçekli tablolar, Fede’in çaydanlığı, fincanları, desenli sandalyeleri, buzdolabı, yatağın etrafındaki eşyalar, ütü masası, çul çaputun altında zor görülen o yeşil koltuk ve daha aklıma gelmeyen onlarca detay beni çok etkiledi. Fede’in o güzel sandalyelerinden birine oturup kahvesinden içmek, kurabiyelerinden yemek, onunla boncuk işi yapmak ve sohbet etmek istedim film boyunca. Niyetim kesinlikle fakirlik övmek değil ama mekan kurgusu kime aitse bu samimiyeti ve gerçeklik hissini sonuna kadar verdi bana 🙂 (inşallah bir türlü boyatamadığım evime, istifçi tarafıma ve temizlik yapmaya üşenmeme kılıf bulmak için böyle şeyler düşünmüyorumdur amin)

Filmin hikayesi çok sade bir dille anlatılmış. Fede, obezite ve kalp rahatsızlığı sebebiyle hapsolduğu evinde kendi halinde yaşayıp giderken fotoğrafçılığa ilgi duymaya başlıyor. Ancak bir fotoğraf makinesi edinmek, dışarı çıkıp fotoğraf çekmek onun durumundaki biri için hiç de kolay değil. Bir mağazaya gidip kamera satın almak bile onun bedeni için çok zorlayıcı, dışarı çıkıp fotoğraf çekmek için gezip tozmak da aynı şekilde. Yaşadığı maddi zorluklar ve bütçesinin kısıtlı olması da cabası. Üstüne üstlük fotoğraf çekerken kalp krizi geçirip ölümle burun buruna gelince depresyona giriyor ve kızkardeşi de onu korumak için evden çıkmaması konusunda diretiyor. Bu noktada dostluk kartını oynuyor filmimiz 🙂 Eniştesi Ramon ve bu süreçte tanıştığı genç arkadaşı Paulo’nun desteği sayesinde bütün olumsuzluklara rağmen amacına ulaşma yolunda ilerleyebiliyor Fede.

Bu bir konfor alanından çıkma, kendini gerçekleştirme hikayesi. Benim bu hayattaki en büyük meselem de bunlar. Hiçbir somut engelim olmadığı halde potansiyelimi yeterince açığa çıkaramıyor olmak belki en çok suçluluk duyduğum konu olabilir. Beni bu kadar derinden etkileyen nokta da işte bu oldu filmde. Ben ki kendi alanımda güzel bir sanat eseri gördüğümde müellifinin onu bu şekle getirene kadar yaşadığı süreçleri düşünüp, geldiği noktaya gıptayla bakıp gözyaşı dökebilen biriyim. Fede’in serüveninden de etkilenmem çok normal 🙂 Diğer bir önemli nokta da bu tür bir yolculukta iyi dostların önemi. Kendi yolculuğumda bana destek olan dostlarımı minnetle düşündüm izlerken ve kendim de öyle bir dost olmaya niyet ettim. Filmi izledikten hemen sonraki gün belimin tutulması nedeniyle hareketlerimin kısıtlanmasını ise ekstra bir mesaj olarak aldım cebime koydum 🙂

Benim film hakkında söyleyeceklerim bu kadar. Eğer bu filmi izlemediysen ve bu yazıyı buraya kadar okuduysan BUGÜN SENİN ŞANSLI GÜNÜN, lütfen bul ve izle. Pişman olmayacaksın 🙂 İzledikten sonra düşüncelerinle ilgili yorum bırakman beni mutlu eder.

Sevgiler…

Özlem

4 Responses

    • özlemistan

      Merhaba Gökçe hanım, umarım filmi izlemiş ve en az benim kadar sevmişsinizdir. Sevgiler…

  1. Çiğdem toker

    Filmi izledim, sizin kadar çok sevdim. Be duygularımı aynen ifade etmişsini, haliyle sizi de sevdim:)
    Çok ağladım filmden sonra, nedenini anlamadan… Gönül yarası filminde Meltem Cumbul’un kürtçe şarkıda sözlerini anlamadığı halde ağlaması gibi.

    • özlemistan

      Anlaşılmak, aynı duygularda buluşmak çok güzel Çiğdem hanım. Yoğun duyguları çok sade bir şekilde anlattığı için gözyaşlarımız aktı gitti bence. Bu yorumu yazdığınız için çok teşekkür ederim, mutlu oldum. Sevgiler…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir