Merhaba, bu yazıda biraz dikişten işten güçten uzaklaşıp kendimizi İstanbul’un güzelliklerine bırakıyoruz.
Eşim ve ben “tez” yazımından dolayı uzun zamandır stres içindeydik ve eve hapsolmuştuk. Gezi olayları saçmalığı da eklenince Haziran ayı oldukça sıkıntılı geçti. Geçen hafta itibarı ile işimiz bitince biz de Cumartesi günü kendimizi vurduk yollara. Gezdik, vapura bindik, fotoğraf çektik vs. Çok ama çok iyi geldi ruhumuza bu gezi. Çektiğimiz fotoğraflardan birkaçını paylaşmak istiyorum sizlerle bugün.
Başlamadan önce Kahramanmaraş’tan blogumu takip eden güzel insanlara selam ediyor ve bu “İstanbul” yazısını onlara ithaf ediyorum. ://
Cumartesi ilk durağımız Eyüp oldu. Eskiden evimiz bu bölgeye yakın olduğu için sık sık giderdik. Şimdi biraz uzak olduğumuz için özledik sanırım. Buradaki manevi atmosferi çok seviyorum bunun da etkisi çok tabi.
Karnımız aç olduğu için gezmeye başlamadan önce eşimin eskiden beri vazgeçilmezi olan Tarihi Meşhur Eyüp Sultan Güveççisi’ne gittik.
Güveç deyince aklınıza bildiğimiz toprak tencere, kap filan geliyorsa yanıldınız. Güveç dedikleri kıymalı pide tarzında bir şey. Ama lezzeti süper. Yolunuz düşerse deneyin derim. Tek çeşit satıyorlar, yanında içecek olarak ayran tavsiye ederim. Ama bildiğimiz ayranları değil mavi kapaklı cam şişedeki Turnaoğlu ayranı tercih edin, çünkü tadı, ekşiliği mükemmel. Merak edene bir adet güveç 1,75 TL, normal bir insan 2 tane ile doyuyor. Ben bir yedim eşim üç, evet üç 🙂 Güvecin fotoğrafını paylaşmıyorum, gidin ve yiyin sadece 🙂
Karnımızı doyurduktan sonra -ki vakit öğlene yaklaşıyordu- Eyüp Sultan Camii’ni ziyaret ettik. Camide sohbet vardı ve çok kalabalıktı. Biz de girip hem sohbeti dinledik hem de vakti bekledik. Son zamanlardaki manevi açlığıma da bu ortam çok iyi geldi. Sohbeti dinlemeye yarısında başladığımız için çok bir şey anlayamadım ama yanıbaşımızda Allah yolunda yerini yurdunu bırakıp yollara düşen mubarek zat, caminin içini Allah rızası için dolduran yüzlerce insan olunca ortamın havası bile bana yetti.
Böyle bir yazıda kedi fotoğrafı olmazsa ayıp olur. Bu da hasırların üzerinde şekerleme yapan ve çocukların bütün dürtmelerine rağmen kımıldamak şöyle dursun gözünü bile açmayan alacalı kedimiz:
Caminin kubbesi:
Camiden çıkışta arka bölümdeki tarihi mezar taşlarını fotoğrafladık. Bu bölümün sakinliği, serinliği insana huzur veriyor, ta ki bir ses “bir gün o toprağa sen de gireceksin” diye kalbinize fısıldayana kadar.
Allah burada yatan tüm geçmişlerimize rahmet eylesin.
Buradan sonra gördüğümüz ilk otobüse atlayıp Karaköy’e geçtik. Karaköy Güllüoğlu’nun tatlılarını duymayan var mı? Varsa duysun, süper, harika, enfes… Hele limonataları harikulade idi, sanırım gerçek limondan yapılıyor, tadı nefis… Burada tatlımızı yerken bir de baktık kimi görelim? Melih Başgan 🙂
Neyse efenim buraya kadar gelmişken hep merak ettiğimiz Yeraltı Camiini de görme fırsatı bulduk. Gerçekten çok farklı bir yapısı ve havası var. İçinde üç sahabe kabri bulunuyor. Caminin iç görüntüsü şöyle:
Vee sırada en sevdiğim, özlediğim kısım: Vapur yolculuğu. Sırf vapura binmek için Kadıköy’e geçip tekrar geri geldik daha ne diyeyim 🙂 Karaköy iskelesinde beklerken çektiğim bir kare :
Hele şunun gidişine, hele şunun asaletine 🙂
Havasına, suyuna, boğazına, köprüsüne, vapuruna, dalgasına, silüetine hayran olduğum şehir İSTANBUL.
İşte bana mutluluk veren görüntü, ses ve renkler: (Görüntü renkler benden, sesi siz hayal edin 🙂 )
Siz de uzun süre ” OÇKD FİAO İFRS STAT ÇGU İÜD NNU İR N ” ne demek diye düşündüyseniz bu fotoğraf size gelsin :)))) Tam bir beyin yanıltma projesi 🙂
Bu da eşimin gözünden enfes bir kare:
Tüm ihtişamıyla Haydarpaşa Garı:
Bir zamanlar buradan trene binip Eskişehir’e can dostumun düğününe gitmiştik. Ne günlerdi…
Haydarpaşa İskelesi’nden bir detay:
Kadıköy’de yakaladığım ilginç bir kare :
Kadıköy sahilde şöyle bir turladıktan sonra bu sefer Turyol ile tekrar Eminönü’ne geçtik. Oradan yine otobüsle Eyüp’e gelip Nikah Dairesi’nin önündeki ağaçlı yoldan yürüyerek merkeze ulaştık. Bu yolun bir kısmına Ramazan için rengarenk mini ahşap evler kurulmuştu.
Keşke Ramazan deyince böyle eğlencelere değil de ibadet ve tefekküre, nefis muhasebesine biraz daha ağırlık versek; alışveriş, yeme-içme standları değil de camiler dolup taşsa… Hitabeti güçlü, sözü tesirli hocalardan Kur’an dersleri dinlesek, onların hayatımızdaki karşılıklarını bulsak ve uygulasak. Ramazan’ımız bayram olsa. Keşke keşke keşke…
Neyse gezimizin sonuna geldik artık. Umarım bu kısa İstanbul turu size de iyi gelmiştir. Bir dahakine buluşmak üzere inşallah.
Herkese şimdiden hayırlı, bol kazançlı Ramazanlar dilerim.
Sevgilerimle
Bir cevap yazın